İskenderiye Kütüphanesi Nasıl Yok Oldu? Gerçekten Yakıldı mı?

Antik dünyanın en büyük bilgi merkezi olan bu kütüphane, binlerce yıl öncesine ait felsefi, bilimsel ve edebi eserleri barındırıyordu. Ne var ki, günümüzde elimizde ne tek bir rafı kaldı, ne de tam olarak hangi kitapların kaybolduğu net biçimde biliniyor.
Paylaş

İskenderiye Kütüphanesi nasıl yok oldu? Bu soru, yalnızca bir binanın değil, insanlık hafızasının en trajik kayıplarından birini anlamaya çalışmaktır. Antik dünyanın en büyük bilgi merkezi olan bu kütüphane, binlerce yıl öncesine ait felsefi, bilimsel ve edebi eserleri barındırıyordu. Ne var ki, günümüzde elimizde ne tek bir rafı kaldı, ne de tam olarak hangi kitapların kaybolduğu net biçimde biliniyor. O hâlde bu kayıp sadece fiziksel değil, zihinsel bir kayıptır da. Bu tür kültürel felaketler, yalnızca geçmişin değil, bugünün de bilgiye yaklaşım biçimini etkiler. Yani bu bir yangının, bir savaşın değil; tüm insanlığın duyarsızlığının da hikâyesidir.

İskenderiye Kütüphanesi, MÖ 3. yüzyılda, Büyük İskender’in ardıllarından Ptolemaios Hanedanlığı tarafından kurulmuştu. Amaç, dünyanın dört bir yanındaki tüm bilgiyi tek çatı altında toplamaktı. Kütüphane öylesine kapsamlıydı ki, içinde 400.000 ile 700.000 arasında papirüs rulodan bahsedilir. Yunan filozofları, Mısırlı rahipler, Hintli matematikçiler ve Mezopotamyalı astronomlar bu çatı altında birleşmişti. Ancak İskenderiye Kütüphanesi nasıl yok oldu? diye sorduğumuzda karşımıza sadece tek bir yıkım değil, bir dizi felaket çıkıyor. Her biri tarihî, politik ya da ideolojik nedenlerle açıklanabilir ama hiçbiri kaybın büyüklüğünü tam olarak kavrayamaz.

Popüler inanca göre kütüphane bir defada, büyük bir yangınla yok oldu. En çok dile getirilen versiyon, MÖ 48’de Jül Sezar’ın Mısır seferi sırasında İskenderiye Limanı’nı ateşe verdiği sırada yangının kütüphaneye sıçradığı yönündedir. Ancak bu versiyonun doğruluğu konusunda tarihçiler hemfikir değildir. Yangının kütüphane binasını mı yoksa ona bağlı arşiv binalarını mı yok ettiği tam olarak bilinmemektedir. Bu bile, İskenderiye Kütüphanesi nasıl yok oldu? sorusunu daha da muammalı hâle getiriyor. Dahası, arkeolojik ve yazılı kaynakların yetersizliği, bu hikâyenin asla net bir cevaba ulaşamayacağının göstergesi gibidir.

Başka bir görüş ise 3. yüzyılda Roma İmparatoru Aurelian’ın İskenderiye’ye saldırısı sırasında kütüphanenin büyük hasar gördüğünü savunur. Şehir savaş alanına döndüğünde kütüphanenin önemli bölümlerinin yok olduğu iddia edilir. O dönemde savaşlarda yakma, yağmalama ve rastgele yıkım yaygındı. Bu olay da kütüphanenin kaderinde dönüm noktalarından biri olabilir. Ama yine de İskenderiye Kütüphanesi nasıl yok oldu? sorusunun cevabı hâlâ net değildir. Belki de bu belirsizlik, kaybın ağırlığını daha da artırır çünkü insanlık tam olarak neyi yitirdiğini bile anlayamayacak kadar bilgisiz bırakılmıştır.

Bir başka trajik senaryo, 391 yılında Hristiyanlığın Roma İmparatorluğu’nda resmi din hâline gelmesiyle başlar. Paganizme ait eserler ve kurumlar hedef alınır. Theophilos adlı piskoposun emriyle birçok pagan mabedi yıkılır. Kütüphane de “putperestliğin merkezi” olarak damgalanır. Bu olay, bilgiye değil, dogmaya dayalı yeni bir çağın başlangıcı olarak yorumlanır. İskenderiye Kütüphanesi nasıl yok oldu? derken, burada dinî fanatizmin etkisini de hesaba katmak gerekir. Bilginin kontrol altına alınması ya da yok edilmesi, yalnızca geçmişe değil, geleceğe de saldırıdır. Bu yok oluş aynı zamanda fikirlerin bastırılmasıdır.

Son ihtimal de 642 yılında Müslüman Arapların İskenderiye’yi fethettiği döneme dayanır. Rivayete göre Amr bin As, Halife Ömer’e danışır ve aldığı cevap şöyledir: “Eğer o kitaplar Kur’an ile aynı şeyleri söylüyorsa gereksizdir, eğer tersini söylüyorsa zararlıdır.” Bu sözün tarihi doğruluğu tartışmalıdır. Bazı tarihçiler bu olayın daha sonra ortaya atılan bir efsane olduğunu savunur. Dolayısıyla, İskenderiye Kütüphanesi nasıl yok oldu? sorusu burada da efsane ile gerçek arasında kalır. Öyle ya da böyle, her medeniyet bu kütüphanenin yıkımında sorumluluk taşıyor gibi görünür.

Kütüphane yalnızca kitaplardan oluşmuyordu; aynı zamanda dönemin en gelişmiş araştırma merkeziydi. Geometri, tıp, astronomi, şiir, felsefe… Her alanda bilimsel üretim burada yapılmaktaydı. Yani yok olan yalnızca bilgi değil; düşüncenin ve yaratıcılığın kolektif alanıydı. Bu yüzden İskenderiye Kütüphanesi nasıl yok oldu? sorusunu sormak, yalnızca bir yangını değil, bir uygarlığın çöküşünü sorgulamak gibidir. İnsanlık, yalnızca kitaplarını değil, aynı zamanda entelektüel cesaretini de kaybetmiştir.

İskenderiye Kütüphanesi’nin yok oluşu, insanlık tarihinde ilk büyük bilgi soykırımı olarak değerlendirilebilir. Bugün kaybolan eserler arasında kim bilir hangi keşifler, hangi felsefi devrimler, hangi hastalıkların tedavisi vardı? Bu düşünce bile tek başına ürpertici. İskenderiye Kütüphanesi nasıl yok oldu? sorusu, aslında “neleri sonsuza dek kaybettik?” sorusunu da beraberinde getiriyor. Kaybedilen yalnızca sayfalar değil, zihinsel kıvılcımlar, alternatif bakış açıları ve kültürel çoğulluktu.

Tarih boyunca kütüphaneler hep hedef olmuştur. Çünkü bilgi güçtür ve bilgiye sahip olan düşünceyi, toplumu ve iktidarı da şekillendirir. Bu yüzden kütüphanelerin yok edilmesi rastlantı değil, bilinçli bir tercihtir çoğu zaman. İskenderiye Kütüphanesi de bu tarihsel kaderden nasibini almıştır. Dolayısıyla İskenderiye Kütüphanesi nasıl yok oldu? sorusu, politik niyetlerin de bir incelemesidir. Güç merkezlerinin bilginin dolaşımını sınırlandırma çabaları hâlâ sürmektedir.

Bilim tarihi açısından bakıldığında, İskenderiye Kütüphanesi’nin kaybı bir kopuşa işaret eder. Antik bilgi geleneği ile modern bilimsel devrimler arasında kopan köprü, belki de bu yangınlarda yok olmuştur. Eğer o bilgi mirası korunabilseydi, bilim tarihi birkaç yüzyıl öne çekilmiş olabilir miydi? Belki evet. İskenderiye Kütüphanesi nasıl yok oldu? sorusu, bir ihtimaller mezarlığıdır aynı zamanda. Alternatif bilim tarihleri, bilinmeyen filozoflar ve unuttuğumuz düşünceler o rafların arasında sonsuza dek kaybolmuş olabilir.

Bugün elimizde kütüphaneye dair fiziksel bir kalıntı yok. Ne bir taş, ne bir parşömen, ne de orijinal bir eser… Yalnızca antik yazarların dolaylı anlatımları ve modern çağın hayranlıkla karışık hüzünlü bakışı var. Bu da İskenderiye Kütüphanesi nasıl yok oldu? sorusunu, hem arkeolojik hem de metafizik bir soruya dönüştürüyor. Bu boşluk, yalnızca akademik değil; kültürel bir yas halidir.

Edebiyatta, sinemada, belgesellerde kütüphane defalarca canlandırılmıştır. Ama hepsi bir tür yas tutmadır aslında. İnsanlığın hafızasını kaybettiği o anı tekrar tekrar anlatmak, bir anlamda o kaybı geri kazanma çabasıdır. Bu yüzden İskenderiye Kütüphanesi nasıl yok oldu? sorusu, sadece geçmişi değil, geleceği de ilgilendirir. Kütüphane bir yapıt değil, bir insanlık idealiydi. Ve bu idealin yıkımı, bugüne bile yön verir.

Kütüphane yok oldu ama efsanesi kaldı. Hatta belki de bu efsane, gerçeğin kendisinden daha büyük bir bilgi taşıyıcısıdır. Çünkü İskenderiye Kütüphanesi artık sadece bir bina değil, “bilgiye ne kadar kıymet verdiğimizin aynası”dır. O nedenle İskenderiye Kütüphanesi nasıl yok oldu? sorusu aslında her neslin kendine sorması gereken ahlaki bir sorudur. Ve bu soru, bilginin değerini kaybettiğimiz her an yeniden doğar.

Sonuç olarak, İskenderiye Kütüphanesi nasıl yok oldu? sorusunun kesin bir yanıtı yok. Yangın mıydı, savaş mı, dinî baskılar mı yoksa ihmal mi? Belki hepsi, belki hiçbiri. Ancak kesin olan bir şey var: Bu kayıp, insanlığın hafıza defterinde hâlâ açık bir yara olarak duruyor. Ve biz, her kitap yandığında o yangının gölgesinde kalıyoruz. Ve belki de bu yüzden, İskenderiye Kütüphanesi hiçbir zaman gerçekten yanmadı; çünkü onun külleri hâlâ düşüncenin derinliklerinde yanıyor.

0 Replies to “İskenderiye Kütüphanesi Nasıl Yok Oldu? Gerçekten Yakıldı mı?”