“Bir gecede cahil kaldık.” bu cümleyi bir kez bile duyduysan, doğruları öğrenmek için doğru yerdesin. Atatürk ve Harf Devrimi yazısı ile, geçmişin tozlu defterlerine tespitoloji tarzı ile objektif bir göz atacağız. Yıllardır bazı insanlar, harf devrimi ile bir gecede cahil kaldıklarını iddia ettiler. Cahil kalmak neydi? Harf Devrimi ile gerçekten de Osmanlı mirası silindi mi? Harf devrimi öncesi çok yüksek okuma yazma oranlarına sahip olan Osmanlı, devrim ile bir gecede karanlığa mı büründü? Gençlerimiz kendi atalarının mezar taşlarını neden okuyamıyor? İşte bütün bu sorulara Atatürk ve Harf Devrimi yazısı ile cevap vereceğiz.
Tarih boyunca kurulan Türk devletleri, Uygur alfabesi ve Göktürk alfabesi gibi kendilerine has olan alfabeleri kullanmıştır. Türk toplulukların müslümanlaşması ile birlikte Türkçe’ye yüzlerce Arapça ve Farsça kelimeler girmiştir. Zamanla değişime uğrayan Türkçe, Arap alfabesinin kullanıma geçmesi ile birlikte belli başlı alanlarda yetkinliğini kaybetmeye başlamıştır. Burada belli başlı alanlar kısmına dikkat çekmek isterim çünkü Türkçe ile Osmanlıca arasında bazı farklılıklar bulunmaktaydı. Osmanlıca, aslında halk tarafından konuşulan ve özümsenen bir dil değildi. İşin esasında Osmanlıca, tamamen yapay bir dildir. Osmanlıca; Türkçe, Farsça ve Arapça’dan oluşan karma bir dildir. Osmanlıca, Osmanlı’da tamamen dinin, bilimin ve sarayın dili olarak kullanılmaktaydı. Yazının ilerleyen kısımlarında Osmanlıca’nın neden Türkçe ile sorunlar yaşadığını sizlere açıklayacağım.
Gerçekten bir gecede cahil mi kaldık?
Önce bu cümleyi kelime kelime analiz ederek işe başlayalım. Cahil ne demek? Cahil, TDK’nın sözlüğünde; öğrenim görmemiş, okumamış, belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan, deneysiz ve genç toy anlamına gelmekte. Harf Devrimi ile Latin harflerinin kabulünden sonra, başta devlet kademeleri olmak üzere bütün halka Latin harflerinin öğretilme mücadelesi verilmiştir. Yukarıdaki anlamlara bakarak, Latin harflerinin, insanların öğrenim görüp görmemesi ile uzaktan yakından alakası olmadığını, insanların genç ve toy olması anlamıyla da bağdaşlaşmadığını görüyoruz. Geriye kalan “Belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan kimse” anlamına karşı olarak da, canla başla verilen halka Latince harflerin öğretilmesi fedakarlığına dahil olan her bireyin, bu durumdan da kurtulduğunu anlayabiliriz.
Cümlenin başında söylenen “Bir gece” olayı da tamamen uydurmadan ibarettir çünkü latin harfleri, bir gecede kabul görüp yürürlüğe girmiş bir şey değildir. Osmanlı, Atatürk Harf Devrimini yapmadan önce zaten belli başlı alanlarda harf devrimini gerçekleştirmişti. İlk olarak Cem’iyyet-i İlmiyye-i Osmaniyye’nin daimi üyesi olan Münif(Paşa) Efendi’nin 12 Mayıs 1862 yılında yaptığı konuşmasında, hareke olmadığı için Türkçe bir kelimenin birçok şekilde okunabildiğini bu durumun da ortadan kaldırılması için sıkı bir reform gerektiğini savunmuştur. Buna ek olarak, Münif Paşa ve arkadaşları Türkçe için ciddi çalışmalar yürütmüşlerdir.
Türkçe’de reform sadece Münif Efendi’nin yapmış olduğu “Yeni Dil” çalışmalarıyla sınırlı değildi. Osmanlı’nın kaybettiği gücünü geri getirebilmek için Avrupa’dan akın akın getirmeye çalıştığı yabancı hocaların ve onların kaynaklarını anlayabilmesi için mühendislik ve askeri okullarda da Latince eğitime geçiş yapılmıştı. Osmanlıca, askeri ve iktisadi açıdan Türkçe ile uyuşmayan bir dildi. Özellikle askeri raporlarda, A olarak yazılan bir köyün ismi, Osmanlıca nedeniyle diğer kurumlar tarafından B ya da C olarak da okunabiliyordu. Bu durumun yarattığı tehlikeyi sezen Osmanlı, askeri ve mühendislik alanlarında Latince’yi çoktan yürülüğe sokarak okullarda öğretmeye başlamıştı.
Latin harflerinin bir gece hayatımıza girmediğine göre “Bir gecede cahik kaldık kardeşim!” lafının gerçekle bağlantısı yoktur. Atatürk, Latince harfleri kabul ederek Türkçe’ye yeni bir soluk kazandırmıştır. Bu Devrime kadar, Osmanlı’da hiçbir şekilde Latince harf yoktu demek, yukarıda da belirttiğim gibi tarihe karşı çıkmaktır.
Osmanlı ve Eğitim
Bir diğer sorunda, Osmanlı’da sözde var olduğu iddia edilen okur-yazar oranının Latin harfleri ile birlikte mahvolduğunu hatta halkın Latin harflerini bilmediği için okur-yazarlık yeteneğinin kaybettiğini vurgulayanlar bulunmakta. Öncelikle hepimizin duyduğu şu cümleyi biraz açalım;”Matbaa, Osmanlı’ya geç geldi.” Hayır efendim geç falan gelmemiştir. Matbaa, tamamen arz-talep oranına uygun bir şekilde, uygun bir zamanda gelmiştir. Matbaa, yani kitap basımı eğer ihtiyaç ve talep varsa gerçekleşir. Osmanlı halkı okumadığı için(Okuma yazma bilmedikleri için okuyamayanların oranı daha yüksektir.) matbaa da erken diyeceğimiz bir tarihte Osmanlı’ya gelmemiştir. Örneğin bir kıyaslama yapmak gerekirse, Cambridge Üniversitesi araştırmalarına göre 1890 yılında Osmanlı’da okur yazarlık oranı %6, Fransa’da okur-yazarlık oranı %78 dir. Yani Harf Devrimi gerçekleşmeden önce zaten Osmanlı’da okuyan ve yazan bir toplum olmadığını anlayabiliriz. İstatistiklere göre Atatürk ve Harf Devrimi sonrasında Latin harfleri, Osmanlıca’ya göre Türkçe’ye daha uygun olduğu için bazı kaynaklara göre Türkiye’de okur yazarlık oranı %30 seviyelerine kadar hızla çıkmıştır.
Atatürk ve Harf Devrimi
Atatürk’ün harf devrimini desteklemesinin bir diğer nedeni de, Türk devletlerinin sırayla Latin harflerine geçmiş olmasıdır. Kazakistan, Azerbaycan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan gibi Türk devletleri Sovyetler Birliği zamanında latin harfleri kullanmaktaydı. Türk devletleri ile aynı alfabeyi kullanarak, oluşması muhtemel farklılıkları azami seviyeye indirmek için Mustafa Kemal Atatürk, harf devriminin yapılması gerektiğine inanmaktaydı. (Stalin, Türk devletlerinin bağını koparmak için Türk devletlerine Kiril alfabesini dayatmıştır. Bağımsızlıklarını kazanana kadar Türk devletleri Kiril alfabesine geçmiştir.)
0 Replies to “Atatürk ve Harf Devrimi”