EĞİTİM

Çocuk Değil Canavar mı Yetiştiriyoruz?

Paylaş

Son dönemlerde ülkemizde çocuklar arasında yaşanan şiddet olayları öyle bir noktaya geldi ki artık bu durumu sadece “akran zorbalığı” kavramıyla açıklamak mümkün değil. Okul koridorlarında, sınıflarda, hatta öğretmenlerin gözlerinin önünde gerçekleşen fiziksel şiddet, psikolojik manipülasyon ve toplu halde linç girişimleri, sadece yaramazlık ya da oyun değil, organize kötülük biçimlerinde tezahür ediyor. Yakın zamanda yaşanan olayda bir grup öğrencinin bir çocuğu manipüle ederek bisikletinin frenlerini kestirmesi, ardından bu çocuğun yokuş aşağı hızla duvara çarpıp hayatını kaybetmesi… Bu olay bile tek başına, bu tanımların acilen gözden geçirilmesi gerektiğini göstermeye yetiyor. Bu gibi durumlar, “çocuktur, bilmez” cümlesiyle geçiştirilemez. Bu artık pedagojik değil, doğrudan hukuki ve sosyolojik bir sorundur. Kavramlar yerli yerine oturmazsa çözüm de mümkün olmaz.

Kavramların Kirli Maskeleri?

Sosyolojik olarak kavramlar, bir toplumun sorunları tanıma ve müdahale etme biçimini belirler. “Akran zorbalığı” kavramı, 2000’li yıllarda literatüre daha çok psikolojik şiddet, alay, dışlama gibi durumları tanımlamak için girmişti. Ancak bugün yaşadıklarımız bu çerçevenin çok ötesine geçmiş durumda. Bilinçli şekilde organize edilen, ölümle sonuçlanan bu tür davranışlar artık suç kapsamında değerlendirilmeli. Eğer bu eylemleri bir yetişkin yapsa, kasten adam öldürme, tehdit, işkence gibi ağır ceza gerektiren suçlardan yargılanırdı. Sadece yaş küçüklüğü, bir eylemin suç niteliğini ortadan kaldırmaz. Hâl böyleyken çocukların sorumluluğunu görmezden gelmek, aslında yeni suçlara zemin hazırlamaktır. Suçun failine değil, yaşına odaklanan bir sistem, adaleti değil, sorumsuzluğu besler.

Birçoğumuzun çocukluğu 90’lı ve 2000’li yıllara denk geldi. O dönemlerde bizler sınıfta konuşunca bile disiplin cezası alma korkusuyla büyüdük. Sınıfta kalma gerçek bir tehditti; öğretmen sözü, aile kararıydı. Kimse okulun içinde kavga etmeye cesaret edemezdi. Çünkü her davranışın bir karşılığı vardı. Bugünse çocuklar okulun içinde açıkça birbirine zarar veriyor, bunu videoya çekip sosyal medyada yayıyor ve karşılığında ne bir disiplin cezası ne de somut bir yaptırım görüyor. Yeni neslin saygı değil, güç üzerinden sosyalleştiği bir düzene doğru kayıyoruz. Bu bir dejenerasyon süreci değil de nedir? Eğitimin saygıdan çıkıp gösteriş ve güç oyununa dönüştüğü yerde pedagojik ilişki çöker.

Aileler de Masum Değil!

Hiç şüphesiz çocukların bu denli tehlikeli davranışlara yönelmesinde aile yapısındaki çözülmenin etkisi büyüktür. Bugün birçok aile çocuklarının davranışlarına karşı ya ilgisiz ya da savunmacı bir tutum sergiliyor. “Benim çocuğum yapmaz” cümlesi, birçok trajedinin zeminini hazırlayan cümledir. Oysa çocuğun fail olması, ebeveynin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Tam tersine, çocukların sosyal çevreye zarar verdiği her olayda aile de sorumlu tutulmalıdır. Çünkü birey, ilk değerlerini ailede öğrenir. Eğer çocuk başka bir çocuğun ölümüne sebep olacak bir organizasyon kurabiliyorsa, orada hem ahlaki hem de duygusal eğitim noktasında çok ciddi bir boşluk olduğu açıktır. Aile bu boşluğu dolduramıyorsa, devlet mekanizması o sorumluluğu almak zorundadır. Gerekirse bu ailelere de yaptırım uygulanmalı, çocuklarına sahip çıkmayan ebeveynler için toplumsal sorumluluk ve cezai yükümlülükler getirilmelidir.

Eğitim Sistemi Neden Etkisiz?

Eğitim sistemimiz yıllar içinde öğrenciyi “müşteri”, okulu “hizmet kurumu”, öğretmeni ise “memur” konumuna indirgeyerek büyük bir değer kaybı yaşadı. Öğretmenin disiplin sağlaması ya da yaptırım uygulaması neredeyse imkânsız hale geldi. Veliler çocuklarının her davranışını savunur hale geldiği için, okul disiplini kelimenin tam anlamıyla çöktü. Bugün öğretmenler bir çocuğun yaptığı ağır hatayı bile raporlamaktan çekiniyor. Çünkü süreçler öğretmeni değil, problemi halının altına süpürmeyi teşvik ediyor. Oysa sınıf, yalnızca ders anlatılan bir yer değildir. Sınıf aynı zamanda bir karakter inşa alanıdır. Bu alan, kuralsızlıkla yönetilemez. Eğitimcinin yetkisi olmadan, eğitimin anlamı olmaz.

Cezasızlık Kültürü Suç Üretir

Sosyolojik olarak cezalandırılmayan her davranış, örnek haline gelir. Eğer çocuk bir suçu işleyip karşılığında hiçbir yaptırımla karşılaşmıyorsa, bu yalnızca onu değil çevresini de etkiler. Diğer çocuklar da benzer davranışları “zararsız oyun” gibi görmeye başlar. Bugün frenleri kesilen bisikletin yarın bir başka çocuğun canını almayacağını kim garanti edebilir? Çocuk suçları ciddiyetle ele alınmalı, rehabilitasyon merkezleri, ıslah evleri, hatta sıbyan cezaevleri tartışmaya açılmalıdır. Bu cezalar, sadece cezalandırmak değil, çocukların topluma yeniden kazandırılmasını sağlamak amacıyla yapılandırılmalıdır. Ancak toplumun sınırlarını zorlayan davranışların bedelsiz kalması, hem o bireyi hem de çevresini karanlık bir geleceğe sürükler.

Bugünün çocukları sosyal medya üzerinden yetişiyor. TikTok’ta, YouTube’da “challenge” adı altında yapılan tehlikeli şakalar, linç videoları, okulda arkadaşına tokat atan çocukları eğlenceli içerik gibi gösteren paylaşımlar, çocukların zihinsel dünyasını altüst ediyor. Dijital medya, çocuklara empatiyi değil, etkileşim uğruna her şeyi yapmayı öğretiyor. Bu mecralarda şiddet alkış alıyor, dikkat çekiyor. Denetimsiz ekranlar, çocuklar için modern çağın en büyük öğreticisi haline gelmiş durumda. Oysa bu öğretici, ne ahlak ne vicdan tanıyor. Bu noktada hem medya platformlarının denetimi hem de ailelerin dijital farkındalığı artırılmalı.

Toplum olarak çocukları korumak istiyorsak, önce çocukları suç işlemekten korumalıyız. Bunun için yeni bir sosyal sözleşmeye ihtiyaç var. Akran zorbalığını yeniden tanımlamalı, şiddeti ve suçu daha net bir çizgiyle ayırmalıyız. Okul rehberlik servisleri güçlendirilmeli, her okulda psikolojik danışman sayısı artırılmalı, sosyal hizmet uzmanları çocukları risk gruplarına göre takip etmeli. Aile eğitimleri zorunlu hale getirilmeli, çocuk hakları kadar toplum hakları da çocuklara öğretilmelidir. Empati eğitimi, duygusal farkındalık, sorumluluk bilinci artık seçmeli değil zorunlu ders kapsamına alınmalıdır. Nesli kurtarmak istiyorsak, sistemi dönüştürmeliyiz.

Öğretmeni Yalnız Bırakırsanız Geleceği Kaybedersiniz

Bir toplumun geleceğini inşa eden öğretmen, ne yazık ki bugün yalnız bırakılmış durumda. Ne aile ne yönetim ne de sistem öğretmenin arkasında duruyor. Eğitimciler sadece ders anlatmakla değil, sorun çözmekle, kriz yönetmekle, psikolojik destekle de baş başa kalıyor. Tüm bunların ortasında çaresiz kalan öğretmen, mesleğinden uzaklaşıyor. Oysa toplumu yeniden inşa etmek için en güçlü kaynağımız eğitimcilerimizdir. Öğretmene güven duyulmadan, sınırlar ve değerler tesis edilemez. Öğretmenin itibarı, sadece kendi hakkı değil, toplumun ortak geleceğidir.

Bugün yaşananlar, sadece birkaç münferit vaka değil; giderek yayılan ve toplumu tehdit eden bir davranış krizidir. Eğer bu durumu hâlâ “çocukça hata” diyerek geçiştiriyorsak, yarının daha büyük felaketlerine göz yumuyoruz demektir. Suçun adı doğru konmalı, sorumlular net şekilde belirlenmeli. “Akran zorbalığı” gibi sempatik kavramlarla öfkenin üzerini örtemeyiz. Gerekirse çocuk cezaevleri kurulmalı, ailelere sorumluluk yüklenmeli, okullarda disiplin yeniden tesis edilmelidir. Unutmayalım: Bugün başka bir çocuğun başına gelen yarın bizim evimize gelebilir. Toplumu korumak, çocukları korumaktan geçer. Ama çocukları korumak, her davranışı mazur görmekle değil; doğruyu öğretmekle olur.

Samet Tuncay

Araştırmacı, yazar, bil bilimci.

Son yazılar

İskenderiye Kütüphanesi Nasıl Yok Oldu? Gerçekten Yakıldı mı?

İskenderiye Kütüphanesi nasıl yok oldu? Bu soru, yalnızca bir binanın değil, insanlık hafızasının en trajik…

4 ay önce

Sanatta realizm nedir? Türk resminde nasıl örnekleri vardır?

Sanatta realizm nedir? Türk resminde nasıl örnekleri vardır? Bu soru, hem sanat tarihini hem de…

4 ay önce

İstanbul’un Kültürel Monokültürü: Sol Duruşun Zorunlu Estetiği

İstanbul’un Kültürel Monokültürü: Sol Duruşun Zorunlu Estetiği İstanbul’da bir kafeye girdiğinizde, özellikle üniversite çevrelerine yakın…

4 ay önce

Platon İdealar Kuramı Kısa Analiz

Platon İdealar Kuramı: Gerçeklik ve Bilginin Kaynağı Üzerine Bir Düşünce Sistemi Platon, Antik Yunan felsefesinin…

8 ay önce

Uyak Nedir? Uyak Türleri Nelerdir?

Uyak Nedir? Uyak Türleri Nelerdir? Şiir, insanlık tarihi boyunca duyguların, düşüncelerin ve hayallerin en etkileyici…

8 ay önce

7 Meşaleciler Özellikleri: Türk Edebiyatında Bir Aydınlanma Hareketi

7 Meşaleciler Özellikleri: Türk Edebiyatında Bir Aydınlanma Hareketi Edebiyat tarihine baktığımızda, dönemsel olarak ortaya çıkan…

8 ay önce

Bu site çerezleri kullanmaktadır.

Daha fazla